28 Nisan 2008 Pazartesi

Bizim evin halleri 7 (Hıncal beni meşhur etti)


İlk tanışmanın etkisiyle önce iç dünyasını asla bu kadar yakın görebileceğini tahmin etmediğim uzak bir ağabeyimdi…
O dönemlerde ‘sözlendi, ayrıldı’ durumları psikolojik olarak uzak durulması gerektiği mesajını veriyordu.
Toplantı masasının neşe kaynağıydı. Akşam’da genelde öğleden sonraya sarkan kralın (!) etrafında yapılan geyikler ara ara kopuk katılımları ve tatlı sert muhalefetiyle Karadenizli (12’den sonra) apoletini parlatıyordu. Sayfanın başına geçtiğinde tıkır tıkır yazıyordu ama kafası tavan ve dipteydi (borsa)…
İşi bittiğinde ise servise yeni bir gelen olsa bir eli cebinde bir eli kumanda da kalçasını öne doğru ittiren ve kumaş pantolondan (pansiyoncu gibi) şaşmayan bu adamın patron olduğunu sanırdı. Kısa süreli ısınma turu sonrası yollarımız ayrıldı. Ayrılık süresince aramazı kara kedi girmese bile görüşmemizin olmaması güler yüzünü ve telefon konuşmalarını unutturmadı. O dönemde gülmekten kaynaklanan Hıncal’ı keşfetmişti. Pembe kazaksız ve kafasında bin tilki olmayan Hıncal’ı….
Sonrasında hayatımızın bir dönemine DAMGA vuran olay gerçekleşti ve yollarımız yine kesişti. İyi ki de kesişmiş. Göz göze gönül gönüle... Ve ondan sonrası malum… Kendi çapımızda Anadolu’dan gelmiş saf temiz duygularla, köleliğe bir son vermek, kendi doğrularımız için mücadele vermek adına idealistliğe soyunduk. Liderimiz de Çenan’dı. Çevremizde gördüğümüz beş para etmez insanlara hizmet etmek yerine topluma hizmeti görev bildik ama uygulayamadık…
Akşam’la mekan birlikteliğiyle başlayan güne DAMGA vuran serüvenimiz BUGÜN’le ve kalıcı izler bırakan yarınların temelini attı. Kendi doğruları için sonuna kadar savaştı ama o hiç istemediği ama ayakta kalmak adına zorunlu olduğu savaşa ruhunu katmaya pes etti. Bir çoğumuz gibi… O ilk günlerdeki uzak adamın iç dünyası o kadar temiz o kadar saftır ki aynı zamanda da bir tikli kadar kurnazdır. İstenirse elindeki ekmeği bile alınır, arkadan da vurulabilir ama haksız olduğunu fark ettiği anlardaki yüzündeki utanma duygusu tam bir Anadolu delikanlısının vesikasıdır.
Konuşmalarının ayarı yoktur. Telefona Efendum diye bağırarak yanıt verir hafif özele girmişse konuşmasını (eminim karşısındaki de duymuyordur hehehehe diyordur) kimse duyamaz.. Güne göre değişimin kötü olduğunu savunanlardandır. Oysa o da çarkın için değişmiştir. Her ne kadar hepimiz gibi metropolün dişlileri arasında bazı değerlerimiz ve davranışlarımız törpülense de o fikirlerinde kalıcıdır. Haksızlığa karşı veremeyeceği savaş yoktur. Ondaki sabır işkenceyle bile değişmez. Herkese karşı önce büyük bir kredisi vardır. Ancak saygısızlık ve adaletsizlik o krediyi bir anda bitirse bile insanları kırmamak adına bunu bile göstermekten çekinir. Siyaseti sever, spordaki radikal düşünceleriyle öne çıkar ve güldürür sohbetlerde insanın içini okşar. Onunla sürekli beraber olan insanların eminim gamzesi yoksa bile çıkar…
Üst çıkma duygusu o kadar ağırdır ki evi bile en üst kattadır. İnsanları tepeden görmez ama yerine göre belediye başkanı yerine göre mahalle muhtarı olur. Artık idealleri de değişmiştir. Özel hayatına kendi isteğiyle vurduğu güzel prangayla (bir zamanlar kasaptı. Dana, kuzu ne varsa keserdi) birlikte toplum insanı olmuştur. Sokaklar, otobüsler onun için bulunmaz bir metadır. İnsanların dışladığı kişileri kahramanlaştırması ise kaleminin değil yüreğinin güzelliğidir… Çenan…. Senin yolunu….

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Öncelikle yüzümün kızardığını söylemeliyim. Bizim evin hallerinde ayıplarını ortalığa serdiğim Küçük Hıncal'ın hakkımdaki düşünceleri beni mahcup etti. Yasemin bana 'bir de kendini yaz da görelim' dediğinde ben onu dışardan birinin yapmasının daha uygun olacağını söylemiştim. Sonunda bunu yapmak İsmo'ya kısmet oldu. Yazıyı yazmadan önce "kirli çamaşırlarımı ortaya döker" diye korkmuştum ama o hep temizlerini anlatmış...Bana çok iyi davrandığını söylemeliyim. Övgülerine karışmam ama yergilerinin hepsi doğru. Sadece küçük bir yanlışı var. Evi üst kattan almamın sebenini yanlış biliyor. Ben bir Mart gecesi çıktım oraya bir daha da inemedim... Kötü bir niyetim yoktu...

Yasemin Yıldırım dedi ki...

Söz uçar yazı kalır...
Bu blog alemi bizler için tam bir terapi merkezi oldu. Dök içini rahatla. Ama bazen ipin ucu da kaçıveriyor. Niye öyle yazdın, böyle yorum mu olur tepkileri var. İsmo eline sağlık süper bir anlatım olmuş. Kenan'ın yeni lakabanı da burdan ekleyelim "Kavruk" öyle hemen yanlış anlaşılma olmasın. Kavrukluğu Simit Sarayı'nın en çıtır simitlerini almasından.
Kendisine serviscek teşekkürü bir borç biliriz. Her sabah eli kolu sıcak ve bir o kadar kavruk simitlerle geldiği için. Babasının eve dönmesini bekleyen çocuklar gibiyiz.