Gerçekten de çok heybetliydi.
Yukarıya bakan ağzını açtığında bir girdap gibi her şeyi yutmaya hazırdı...
"Sizden önceki sahibi onu aldığına bin pişman oldu" diye uyardı satıcı...
Ama onu izlerken satıcının söyledikleri insanın bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu.
Eve geldiğinde tam 2 gün hiç bir şey yiyip içmedi...
Sevgilisinden ayrılmış aşık edasındaydı.
Sonra yavaş yavaş çevreyi tanımaya başladı...
En baş köşeyi kendine yurt edindi...
'Yurduna' tecavüz edenleri uyarma yöntemi müthişti.
Önce toslamaya hazırlanan koç gibi ileri geri hopluyordu...
En çok 5 defa tekrarlanan bu uyarılar işgalci tarafından ciddiye alınmıyorsa da saldırıyordu.
Ağzı demirci körüğü gibi açılıyor, gözleri yuvalarından fırlıyor, gazabını bütün benliğiyle sergiliyordu.
Ona direnmeye yeltenenlere karşı daha hırçın oluyordu...
Voltaya çıktığı zaman herkes kenara çekilip onun yolunu açmaya gayret gösteriyordu...
İşte bu yüzden adını Temuçin koydum..
Demirdöven yani...
Demir falan dövdüğü yoktu ama rakiplerine karşı demir bir yumruk gibiydi...
Şimdi onun sayesinde evimde bir İmparatorluk kurdum...
Moğol İmparatorluğu...
Hani tebası da Moğollar'dan az değil...
Kimler yok ki yurdunun altında...
Andaları Borçu ve Camuka; erkek kardeşleri Belgütey, Kasar, Temüge, kızkardeşi Temülin, hizmetçisi Yürüyen Osuruk, büyücüsü Kököçü...
Annesi Hoelün Ana, eşi Börte, üvey annesi Suçugil,
Borçu'nun sevgilisi Çiçeklerin Ecesi, atları Beyaz Bulut, Ayı Korkusu...
Oğulları Çağatay, Ogeday, Tulu...
Ama benim Temuçin'im hiç bir zaman Cengiz (Okyanus) Han olamayacak...
Okyanuslara açılamayacak çünkü...
Onun yurdu salonumdaki akvaryumla sınırlı kalacak hep....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder