20 Nisan 2008 Pazar

İnsanlık çobanı...

Yaşlı adamın etrafını kuşatan halkada yerimi aldım...
Bu kadar ilgiyi üzerine çekmesi İstiklal Savaşı Gazisi oluşundan değildi...
Dede kareli takım elbisesi, zinciri yan cebine kadar sarkan köstekli saati, kalın mercekli gözlükleri ve fiyakalı bastonuyla son baharında yaprağını dökmeyen sarmaşık kadar hayat doluydu.
Ah bir de evinin yolunu şaşırmasaydı...
"Güneş Oteli'ne gitmek istiyorum" diyordu...
Ben çokbilmişlik yaparak lafa karıştım...
"Güneş Oteli Merter'de, buraya çok yakın..."
İhtiyar "Güneş Apartmanı" diye düzeltti...
Bu kez bir başkası atıldı.
"Ben biliyorum, şu yukarıda..."
Öyle ya İstanbul'un her mahallesinde bir Güneş Apartmanı bulmak mümkündü...
Ama dedenin gideceği yer başkaydı.
"Bayrampaşa'dan yukarı çıkıyorsun.." diye oturduğu semte ilişkin yeni bir ipucu vermeye çalışırken cümlenin sonunu getiremedi...
Bir başkası bu bilinmezleri kökünden çözme kararlığıyla ileri atıldı...
"Gideceğin yerin telefonu var mı?"
Adam "Evet" karşılığını verdi..
"Numarasını ver arayayım" diye diretti delikanlı.
Dede, "Köyün telefonu var" diye başka bir bilinmeze sürükledi hepimizi...
Bir başkası, "Köyün telefonunu ver arayıp oradan öğrenelim nereye gitmek istediğini" diyerek iyilik yapma kararlılığını sürdürdü...
Olup bitenler şaka gibiydi...
Ama "Çoban" diye aşağılanan o insanların "Sürüden ayrılan yaşlı dedeyi" sahipsiz bırakmayacak kadar çoban (!) olduklarını görmek beni gerçekten sevindirdi.
Ne yazık ki benim bu maceranın sonunu bekleyecek vaktim yoktu...
Toprak alıp, balkondaki saksılarıma çiçeklerimi ekip sonra da işe gitmeliydim...
Yeni kurulan pazarda fazla müşteri olmadığı için hızlı hızlı ilerlemeye devam ettim.
Tezgahlarını kurarken ateşli bir şekilde siyaset konuşan 3 pazarcının yanında bir şeylere bakıyormuş gibi durakladım.
Bir kişilik muhalefet, iki kişilik iktidar yandaşına karşı bütün direncini ortaya koyuyordu...
"Ak Parti kapanacak, Tayyip'e siyaset yasağı gelecek, Türkiye sizden kurtulacak" derken özlemleri gerçekleşmişçesine gözlerinden ışık saçılıyordu...
İktidar yanlıları, "Bundan sonra bir 5 yıl daha Ak Parti görevde kalmalı" diye ısrar ettiler.
Sanki her şey onların elindeymiş gibi...
Elbette her siyasi tartışmanın olduğu gibi bunun da sonu yoktu...
İşime bakmaya karar verdim...
Dönüşte sataşmalar devam ediyordu.
Ancak bu kez siyaset ve muhaletefet teke tek kalmıştı...
"Erbakan bu Tayyip'in yanında eli öpülecek adamdı. Bunlara gömleksizler derken çok haklıydı" diye iktidar yanlısını sıkıştırıyordu muhalefet...
Karşısındaki, "Siz Tayyip'ten kurtulmak için yakında Fethullah Gülen'in de elini öpmeye razı olacaksınız" diye nükteli bir şekilde aşağıladı karşısındakini...
Sardunya ve toprak almak için çıktığım pazardan insanlık dersi de alarak döndüm evime...
Kaybolan insanların yanısıra, insanlığını kaybedenlerin de aradıklarını (!) bu pazarda bulabileceklerini görmenin mutluluğuyla...
Üstelik bedava...
Haydi gel bizimle ol!..

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kutsal kitap inen peygamberlerin hayatlarının bir döneminde çobanlık yaptığını da hatırlatmak isterim.
Allah'tan hala bu ülkede hala çobanlar var da sürüden ayrılanları kurtlar yemiyor.

petit dedi ki...

Kenan Abi bu blog konusunda başta sadece geyik vardı sende de. Yalnız son 4-5 yazın gerçekten enfes. Katılmadığım noktalar olsa da yazım tekniğin kıskandırıcı.