
Doğada 300 türü var...
Bizimki ise bir tane...
Üstelik anavatanı da Çin, Hindistan, Kaşmir değil, Elazığ.
Zeytingiller'den olmasına rağmen akrabalarıyla arası hiç iyi değildir, onların bulunduğu sofraya oturmak bile istemez.
Türünün bir çok özelliğini taşır...
Terbiyesindeki kar beyaz renk hiç bir zaman yıpranmadı...
Dört mevsim açan çiçekleri gibiydi etrafına saçtığı gülücükler...
Ölçüsüz olan her şeye karşı çıktığı gibi, sıcağın da soğuğun da aşırısını sevmez...
Karlı havalarda kapıdan girdiğinde kızarmış yüzündeki, "Çilekeş" ifade bir Mona Liza tablosu kadar klasikleşmiştir hafızalarımızda.
"Bir tane" olduğu için herkesin ilgisi onun üzerinde yoğunlaşır...
Yine de gaflet ve delalet içinde olabileceklere karşı "Hapşuuuuuuuuuuuuuuuu!" çığlığı en etkili silahtır...
Günlük ortalaması 50'yi düşmez....
Ardından "Çok yaşaaaaaaaaaaaa!" nidaları gelir...
Çoğu zaman en atik davranan ben olurum...
Sonrası ıssız vadide yankılanan sesler kadar eğlencelidir...
"Çok yaşaaaa!", "Çok yaşaaaaa!", "Çok yaşaaaa!"
(Bu fotoğra çoğu zaman, kutsal köşesinde inzivaya çekilen ak sakallının esrarı da eklenir...)
Manzara, Türk filmlerinde darda kalmışların yardımına koşan "Hızır Dede"nin uhrevi haykırışını andırır...
Tekrardan kaçınmak için dini bütün arkadaşlarımızın, "Allah hayırlı bir ömür ihsan eylesin!" diye dua ettiğine, laiklerin de, "Tanrı esenlik versin" dediğine şahitlik (tanıklık) etmişliğimiz de vardır...
Bu dualar yüzünden, ölümsüz olacağına inandığı için neslini koruma gibi bir kaygısı da yoktur...
Etrafa yaydığı güzel kokularının kaynağının doğal ama doğasından olmaması, kadı kızında bile bulunacak eksikliklerdendir.
Bir zaafı da sarı-lacivert renklere meyilli oluşudur...
"Şişşşşşşşşşşşş!" yapraklarının rüzgarda birbirine sürtünmesinden çıkan sesler değildir...
Yıkıcı etkilerden kendisini korumak için uyguladığı bir nevi, "Kobra" taktiğidir...
Bunlar onu anlatacak en keskin özellikler...
Zarafetinden söz etsem şımarır...
Elbette ecnebilerin Jasmin'i, Farisilerin Yasemen'i vardır...
Ama bizim Yasemin gerçekten bir başkadır...
Bizimki ise bir tane...
Üstelik anavatanı da Çin, Hindistan, Kaşmir değil, Elazığ.
Zeytingiller'den olmasına rağmen akrabalarıyla arası hiç iyi değildir, onların bulunduğu sofraya oturmak bile istemez.
Türünün bir çok özelliğini taşır...
Terbiyesindeki kar beyaz renk hiç bir zaman yıpranmadı...
Dört mevsim açan çiçekleri gibiydi etrafına saçtığı gülücükler...
Ölçüsüz olan her şeye karşı çıktığı gibi, sıcağın da soğuğun da aşırısını sevmez...
Karlı havalarda kapıdan girdiğinde kızarmış yüzündeki, "Çilekeş" ifade bir Mona Liza tablosu kadar klasikleşmiştir hafızalarımızda.
"Bir tane" olduğu için herkesin ilgisi onun üzerinde yoğunlaşır...
Yine de gaflet ve delalet içinde olabileceklere karşı "Hapşuuuuuuuuuuuuuuuu!" çığlığı en etkili silahtır...
Günlük ortalaması 50'yi düşmez....
Ardından "Çok yaşaaaaaaaaaaaa!" nidaları gelir...
Çoğu zaman en atik davranan ben olurum...
Sonrası ıssız vadide yankılanan sesler kadar eğlencelidir...
"Çok yaşaaaa!", "Çok yaşaaaaa!", "Çok yaşaaaa!"
(Bu fotoğra çoğu zaman, kutsal köşesinde inzivaya çekilen ak sakallının esrarı da eklenir...)
Manzara, Türk filmlerinde darda kalmışların yardımına koşan "Hızır Dede"nin uhrevi haykırışını andırır...
Tekrardan kaçınmak için dini bütün arkadaşlarımızın, "Allah hayırlı bir ömür ihsan eylesin!" diye dua ettiğine, laiklerin de, "Tanrı esenlik versin" dediğine şahitlik (tanıklık) etmişliğimiz de vardır...
Bu dualar yüzünden, ölümsüz olacağına inandığı için neslini koruma gibi bir kaygısı da yoktur...
Etrafa yaydığı güzel kokularının kaynağının doğal ama doğasından olmaması, kadı kızında bile bulunacak eksikliklerdendir.
Bir zaafı da sarı-lacivert renklere meyilli oluşudur...
"Şişşşşşşşşşşşş!" yapraklarının rüzgarda birbirine sürtünmesinden çıkan sesler değildir...
Yıkıcı etkilerden kendisini korumak için uyguladığı bir nevi, "Kobra" taktiğidir...
Bunlar onu anlatacak en keskin özellikler...
Zarafetinden söz etsem şımarır...
Elbette ecnebilerin Jasmin'i, Farisilerin Yasemen'i vardır...
Ama bizim Yasemin gerçekten bir başkadır...
3 yorum:
Vee işte oldu. Korktuğum başıma geldi. Bizim evde olup da hallerimin cümle aleme ilan edilmesi beklenen sondu.
Kenan telefonu edip de "Seni yazdım seni yazdım" diye müjdeyi ilk verdiği zaman irkildiğimi söylemem gerek. Ama şu an ağlamaklı bir haldeyim. Ben ancak bu kadar güzel anlatılabilirdim. Gerçi biraz torpil var hep en iyi yönlerim anlatılmış, aksiliklerim, zaman zaman olmadık hatalarım da var kabul ediyorum.
Tüm güzel cümleler için teşekkürler.
Yazar yazmamız ancak... Yazıya konu olan arkadaş doğruyu dile getirmiş... Eksikler ve hatalar mevcut diyor bende... O halde açıkla bizim bildiğimizi herkes bilsin...
Yine tebrik ederim kalemi kuvvetli, tanıdıkça görebileceğimiz yüreği bayağı bir heybetli arkadaşım, dostum Kenan Karcı... Galiba kahvaltıda zeytingillerden birşey kalmayıp bal yediğin bir sabahın ardından kaleme alınmış bir yazı:) Diline sağlık. Bir insan ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi genel itibariyle... Şunu da itiraf etmeliyim seni ve jasmin'i tanımasam "böyle bir insan var mı" diye mumla arardım galiba... Ama şu da bir gerçek, belli bir süre ramazan aylarında anamız, normal hayatta kimi zaman ablamız (alınır gerçi yaşını hatırlayacağı için) kimi zaman bacımız ve derbilerde rakibimiz olan arkadaş diye ilavede bulunabilirim Yasemin için.
Yorum Gönder