21 Mart 2008 Cuma

Yağmur...

Her yağmur yağdığında...
"Bulutlara benzer duygularım, rüzgarda sürüklenir"
Ve ben...
Ahmet Haşim'in o "Sihirli dilini" ararım efkarımı yağdırmak için....
Gökyüzü içini dökerken, susmaktır belki en büyülü ifade...
Bakışlarımızı inci tanelerinde donuklaştırmak...
Bir şimşek çakar, ufuklarım aydınlanır...
Sonra gök gürültüsü gibi yağmurlu hatıralarım üşüşür hayallerime...
Henüz 7 yaşlarındayken...
Babamdan azar işitip kendime yağmur altında bekleme cezası kestiğim günler...
Hasta olmak isterdim...
Beni üzenleri bu şekilde cezalandıracaktım çocuk fikrimde...
Babamın dayanamayacağını bilirdim..
Pişmanlık hissetmesi sanki beni iyileştirecekmiş gibi...
Sonra aşklarımızın en çok yağmurlu havalarda yüreğimizi yaktığı günlere geldik...
Ama bir yanımız çocuktu...
Onun için katlandığımız fedakarlığı göstermek uğruna penceresinin önünden sırılsıklam geçtiğimiz günler... Üstelik umursanmazlığın utancına katlanarak...
Ve şimdilere geldik...
Her şey çok değişti...
Değişen "her şeyin" içinde, değişmeyen "Bir şey" olarak kaldı yağmur...
Hep Tevfik Fikret'i hatırlatır bana...
"Olur muttasıl nevha-ger, nagme-saz" dizelerini.
Sürekli bir ağıt gibi, bir musiki gibi...
Sarıgazi Otobüsü'nün damını inletiyor...
Kasvetli bir ruh haline bürünmüş İstanbul....
İki genç kızdan biri, "Hava ne çabuk karardı. İnşallah son durağa gidene kadar durur" diyor çaresizlik içinde...
Diğeri sitemkar, "Altıda evde oluruz demiştin!..” karşılığını veriyor.
Herkeste geç kalmışlığın telaşı var...
Ben tam zamanında atıyorum kendimi tramvayın kapanmak üzere olan kapısından içeri...
Yağmur yine Fikret'in tasvir ettiği şekilde...
“Dembedem nevha-ger, nagme-saz”
Ben kendi hayalime dalmışken...
"Aney!.." diye bir sesle ayılıyorum...
Belli ki benim gibi hayale kapıldığı için inecekleri durağın farkında olmamışlar...
İki genç adam, doğu şivesiyle,
"Geçelim, müsade edin!" diye kalabalığı yarmaya çalışıyor. Ama nafile tramvay hareket ediyor...
Kim bilir hayatta kaç kez inmemiz gereken durağı kaçırdığımızı düşünüyorum....
Üstelik geri dönüşü olmayan durakları...
Sel gibi akıp giden zamana inat...
Yağmur yine İlkbaharlarımdaki gibi...
“Küçük, pür heves, gevherin katreler... “

1 yorum:

Unknown dedi ki...

çok güzel bi yazı olmuş,eline yüreğine sağlık...
insanın duygularını bu denli mükemmel ifade etmesi ne kadar güzel...hep böyle devam etmesi dileğiyle..