9 Mart 2008 Pazar

Hesapsız yaşamak

Sabah geç uyandım. Gökyüzüne baktığımda gördüğüm büyüleyici manzararaya rağmen ruhumdaki melankoliyi yok edecek aydınlıktan uzaktayım.
Ufuk çizgisinin üzerine ilinmiş beyaz bulutlar manzaranın bir parçası değilmiş gibi varlığımı sorguluyor.
Tramvayda gördüğüm sevimli çocuk dedesine yolculuktan usanmış bir sesle, "Ne zaman ineceğiz" diye soruyordu.
Dedesi onun bilmediğini biliyordu elbette ama benim bilmediğimi bilene ben de "Ne zaman ineceğiz" diye sormayı çok isterdim.
Son istasyona gelmeyi beklediğimiz bu yolculuktan ben de sıkılıyorum bazen...
Çocuk huzursuzluğunu gizlemek için parmaklarıyla oynuyordu.
Bir keresinde de otobüste kendi kolunu ısıran küçük bir kız çocuğuna rastlamıştım. Bir yandan kolunu kemiriyor bir yandan da annesine, "Sen de kendini yesene anne" diye tavsiyede bulunuyordu.
İçinde bulunduğu en sıkıntılı anları bile eğlenceye dönüştüren çocuklardan biri olmayı ne kadar çok isterdim...
Sağ eliyle sol elinin 2 parmağını diğer parmaklarının üzerine koymaya çalışırken benim onu izlediğimi görüp gülümsedi...
Kainatı aydınlatan güneş kadar berrak bir ışık yayıldı yüzünden...
"Çok mu sıkıldın" diye soruyorum. Cevabının beni rahatsız edeceğinden endişe duyan bir boyun büküşle karşılık verdi...
Simsiyah gözlerine inat, sarışın saçları vardı. Yuvarlak yüzünü bütünleyen küçük yuvarlak ağzı konuşurken bin bir şekil alıyor...
Beyaz spor ayakkabıları, beyaz montu ve pembe pantolonun üzerine uymuş siyahlı pembeli kazağı pazar gezintisine çıktıklarını belli ediyor...
Bir an önce tramvaydan inmek için sabırsızlanması da bundandı...
Dedesi de onu mutlu etmek için her şeyi göze almış bir sevecenlikle rahatsızlığını gidermeye çalıştı. Manzara beni çok eskilere götürüyor...
Yaz günleri en büyük keyfi evimizin önündeki çeviz ağacının altında dinlenmek olan dedemle uğraşmayı ne çok severdik...
Ablam ve abimle birlikte gıdıklamak için üzerine çullanırdık.... 80 yaşını aşkın olmasına rağmen bizimle başa çıkabilirdi...
Bir ikimizi ayaklarının arasına sıkıştırır, elleriyle de diğerinin işini görürdü...
Bu boğuşma sırasındaki nefes nefese kalmasına rağmen kızarmış yüzünde hep o berrak gülümseme olurdu...
Bizden kendisi için bir şey istediğinde hep ödüllendirirdi. Bu yüzden yarışırdık Molla Mahmut'un isteklerini yerine getirebilmek için.
Bir gün dede olma düşüncesi bile yoruyor beni...
37 yaşıma rağmen bir usanmışlık var bedenimde...
Saniyeleri sayan saati, günleri belirleyen takvimi, yılları hesaplaylan insanları düşünüyorum...
Hesapsız iş yapmak gerçekten zor...
Hangi istasyonda ineceğim...

Hiç yorum yok: