25 Nisan 2008 Cuma

Dumanlı dumanlı...

Sokaklar tiyatro gibi...
Herkes kendi oyununu oynuyor...
Sahnede çoğunlukla dram var..
Gülmeye hasretiz.
Bunun için elimize geçen küçük bir fırsatı, büyük kahkahalara dönüştürüyoruz..
Midem boş olmasına rağmen pozitif enerji yüklüyüm...
Allah kulunu cezalandıracağı zaman önce ona katlanacak gücü veriyor.
Eve gidip karnımı doyurduktan sonra balkonda elmalı nargilemi tüttürüp, çiçeklerimin bugün kaç milim büyüdüğünü göz kararıyla ölçmeye koyulacağım...
Bu güzel hayalleri kurarken telefonum çalıyor...
Eşim sipariş veriyor...
"Gelirken salatalık, yumurta, mısır nişastası, fındık içi, yoğurt bir de ekmek al."
Listeyi tekrar ettirmeden, "Tamam!" dememe şaşırıyor...
"Unutmaz mısın?" diye endişesini dile getiriyor
Belli ki saat 12:00'yi geçtiği için bir lazlık yapacağımdan korkuyor.
Gülerek "Unutmam!" diyorum...
Telefonu kapatırken, eminim siparişlerin eksik olması halinde eline geçecek kozu nasıl kullanacağını düşünüp, hayıflanıyor.
Önce nargile sefası için kendime meyva almalıyım...
Pazarın girişindeki çiçeklerin kokusu aç mideme kadar ulaştı...
Alışverişimi bitirip dönerken tezgahın başında durdum...
-Buyur dayı!..
Önce üzerime alınmadım, sağa sola bakındım, kimse yoktu...
Sonra kendimi teselli etmeye çalıştım...
Pekala insanın kendi yaşıtı bir yeğeni olabilirdi...
"Çilekler süper dayı!... diye ekledi ardından...
Hinlik yaptığından emin oldum...
"Yaşıt sayılırız. Yaşlılık kompleksine kapıldığım bir dönemde yapma bunu" dedim.. Çileği tartıp bana uzatırken...
"Yaş kaç" diye sordu?
"38"
"Kadayıf olmuşsun dayı?" diye eğlenmeye devam etti.
"Valla çilekleri geri bırakırım" diye tehdit ettim..
Kahkaha atarak, "Yıktım seni dimi" demesiyle diğer pazarcılar da şamatayı kopardı...
Onlara aldırış etmeden ayrıldım pazardan.
Bu kez sıra marketteydi..
Benim için markette mısır nişastası bulmak, samanlıkta iğne aramaktan farksız.
Tezgahtardan yardım istedim...
Parayı ödemek için kasaya geldiğimde 23 yaşlarında bir genç karşıma dikildi. Elinde bir kağıt, kalem..
"Yaşınız kaç?"
Bela 'geliyorum' demiyordu...
"Napcaksın yaşımı?"
Anket yapıyorum. Müşteri profilimizi tesbit için...
Kısaca 'Müşterilerimiz yaşlı yaz" diye takıldım..
Gülümseyen yüzümden ve şakacı tavrımdan cesaret aldı...
"Gün ay ve yıl olarak" söylerseniz sevinirim...
"Yaşgünümde hediyemi yollarsanız söylerim..."
Bir an önce belayı defetmek için doğum tarihimi söyledim...
Sırtında kapşonlu kalın bir parka olan çocuk bu kez Sadettin Teksoy edasında sordu?
"Kaç çocuğunuz var?"
"Ne çocuğu kardeşim ben boğazıma zor bakıyorum!" diye çıkıştım...
Ama bir kere insan ciddiyetini kaybetmeyi görsün...
Arkamdan bağırdı, "Yarın da buradayız, yine bekleriz!.."
Fırına girdim, in cin top oynuyor...
"Hey kimse yok mu?" diye bağırdım...
Kasiyer kız tezgahın arkasından ses verdi...
"Buradayım!.."
"Yani fırına giren açları hırsızlığa teşvik ediyorsunuz. Karnım aç param da yoksa kimse görmüyor diye canımın çektiğini alır giderim" sözleriyle takıldım..
Nihayet her şey bitmiş evin yolunu tutmuştum... Üstelik sparişlerde eksik yok, fazla vardı...
Ama bana kapıyı açan eşimin ayaklarının altında zebellah gibi duran çöp poşetini görünce yıkıldım...
Bugün çöp günüydü...
Bu 6 katı tekrar aşağıya inip dönmem anlamına geliyordu...
Güya nişanlıyken çöp atan bir kadının haline üzülmüş de, "Ben eşime çöp attırmam" demişim...
Valla hatırlamıyorum ve senaryo olduğundan kuşkulanıyorum...
Ama her seferinde çöpü atmamak için kıvırtmaya kalksam bunu hatırlatıyor...
İlk zamanlar belayı defetmek için iş yerinde nöbetçi kaldığım bile oldu...
Ama kurtuluş yok...
Bu kez çöpleri gece geç saatlerde toplanan caddeye götürmek zorunda kaldım...
(Sırası gelmişken bekarlara da bir nasihatte bulunayım. Siz siz olun sakın ha flört ederken politikacılar gibi yapamayacağınız şeylerin sözünü vermeyin. Kadın milleti kendi lehine olan hiç bir şeyi unutmuyor. Kazandığı mevziyi kaybetmemek için yaptıkları kurnazlıkları ise hayal bile edemezsiniz...)
Neyse çöpleri aşağıya indirirken, "hiç olmazsa karnımın doyacağını, ardından da kavrulmuş fındık ve çileklerin beni beklediğini" düşünerek kendimi teselli etmeye çalıştım...
Ama 6. kattan gidip-gelmek 10 dakika sürüyor...
Döndüğümde fındık içlerini blendırda parçalanırken görmek evlat acısı gibi koydu...
Teselli olmak için güzel bir şeyler duymak umuduyla sordum:
"Ne yapıyorsun?"
"Yarın anneme gideceğim. Mustafa'ya (kardeşi) kek sözüm var." açıklaması ise son darbe oldu...
Kekten de hayır yoktu...
Temiz hava almak için kendimi balkona attım...
Nargileyi hazırlamış, ateşini de koymuştu...
Başladım içli içli çekmeye...
Temiz hava almak da nasip olmadı...

Hiç yorum yok: